Social Icons

.

Pages

12 Ocak 2013

Qmişlo'dan Paris'e terörist hücreler


         Kirli gösteriler
   Kasım 2011 yılında Fransa’da, Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan çatışmalarda yaşamını yitiren güvenlik güçlerini anmak ve PKK’yi protesto amacıyla Türkler tarafından bir dizi gösteri düzenlenir. Gösterilere daha çok milliyetçi, ülkücü ve ulusalcı gruplar iştirak eder. Kürtler de karşı gösteri düzenlerler. Bir süre sonra Kürtler ve Türkler arasında çatışma yaşanır. Türk tarafı Hasan Aksoy adında bir gencin öldüğü bilgisini yayar. Ölmediği anlaşılınca ağır yaralandığı bilgisi bu defa yayılır ve çatışmalar şiddetlenir. Daha sonra olayın tümden provokasyon olduğu ve Hasan Aksoy’un bir arbede sırasında hafif yaralandığı ve kimi milliyetçi Türk gruplarının çatışmalara destek vermediği anlaşılacaktır.
        Kürt siyasetçi kadınlara suikast
   Ocak 2013, Sakine Cansız ve iki arkadaşı acımasız bir terörist saldırıyla katledildiler  İlk günden hem sosyal medyada hem matbuat medyada kirli bilgiler bir bir servis edilir. Sürekli “örgüt içi hesaplaşma” denilerek bir yönlendirme yapılır. Suikastların özellikle Öcalan ve devlet heyeti arasında müzakere girişimi dönemine denk gelmesi ise bağımsız düşünebilen aydınlar arasında, kısmen TC hükumeti tarafından ve PKK tarafından “süreci sabote” olarak değerlendirildi. Türk hükumeti  PKK ile pazarlık öncesi örgütün talep skalasını daraltmak amacıyla, örgüt içi bir tartışma-hesaplaşma beklentisiyle “iç infaz” teorisine sarıldı gibi görünse de bu ihtimali hala zayıf görüyor. Erdoğan ve Bülent Arınç’ın “Sürece yönelik provokasyon girişimi de olabilir.” konuşmaları bu ihtiyatla açıklanabilir.  Bugün itibarıyla Erdoğan’ın çok sert bir tonda, KNK temsilcisi Fidan Doğan ile görüşen Fransa başkanı Hollande’a çatması, bu cinayetlerin Türk devleti tepesinden organize edilmediğini gösterir. Yoksa Fransa devletine çatmak yerine Hollande- Fidan Doğan görüşmeleri geçiştirilebilirdi. Bu durumda Erdoğan hükumetinden bağımsız ama yine onun bürokratik-güvenlik mekanizmasından destek alan bazı odaklarca bu cinayetlerin işlendiği kuşkusu benim açından daha güçlü bir kuşku. 2011 Kasım ayındaki Türk-Kürt çatışması ise bunun tarihsel zemini olabilir. Tetikçiler kimlerden olursa olsun muhtemelen Türk devleti içindeki cemaatçi-güvenlikçi-ülkücü tertibin desteğini almışlardır. Cemaat medyasının bu denli gözü kara eylemi desteklemesi başka nasıl açıklanır, bilmiyorum.
    PKK, bu suikastla zayıflar mı?
Ben tam tersini düşünüyorum. Sakine Cansız aynı zamanda PKK içindeki birçok farklı fikir ve tasarım arasında “köprü kadro” işlevindedir. Bu köprü kadro işlevi, onun hem geçmiş zindan direnişi hem de zaman zaman Öcalan’ın önderliği altındaki geçmişte yaşanan iç haksızlıklara karşı durmasından kendiliğinden kaynaklanır. Bugün PKK’den ayrılan neredeyse tüm kadroların da sempatiyle baktığı bir isimdir Sakine Cansız… 2004 tasfiyesiyle ayrılıp PWD’yi kuran kadroların da en sempatiyle baktıkları isim Sakine Cansız. Hatta biraz daha zorlarsak geçmişte örgüt içi saha ve eyalet sorumlularının gazabından kaçıp itirafçılaşan kimi eski kadro ve savaşçıların da  zamanında ulaşıp, şikayet ve eleştirilerini iletmek istedikleri bir çizgi Sakine Cansız çizgisi… Yine PKK muhalifi Kürt grupların da sempatiyle baktıkları biri… Geçmişte sık sık iç hizipleşmelerin, iç sıkıntıların boy gösterdiği Avrupa alanında dengeli bir çizgi tutturan ekipten de biri… Geçmişte her kriz döneminde Avrupa’da ciddi bir ayrışma yaşanıyordu. Bu durumda bu infazlar eğer örgütü zayıflatmak, hizipleşmeyi derinleştirmek amacıyla gerçekleştirildiyse bu gizli, acımasız tetik sahipleri kesinlikle boşa çıktılar.
Katliamcı devletin en acımasız eylemi: Qamişlo katliamı
   12 Aralık 1980; Darbeden kaçıp Celal Talabani örgütüyle ilişki kurup faşist cuntanın etkisini en aza indirmek için direniş kanalı açmak isteyen KAWA örgütünün tepe yöneticileri Kürt yurtseverler yardımıyla Rojava’nın Qamişlo kentine kadar giderler, orada  Ramazan Kabreş adlı yurtseverin evine konuk olurlar. Hepsi silahsızdır, bir toplantı gerçekleştirip ne yapacaklarını planlayacaklardır. Aynı gece bir Türk operasyon timi ve bir ağanın adımları aldıkları bu istihbaratı değerlendirirler. Ve Cırnık köyündeki bu sıradan, yoksul Kürt evini kuşatırlar. Sonuç: Ramazan Kabreş ve ailesinin yedi üyesiyle birlikte KAWA örgütünün lideri Hüseyin Aslan ve hamile eşi Necla Baksi ile sekiz yoldaşı katledilir. O gece on beş Kürt yaşamını yitirir. Hala bu katliamın karanlıkta kalan yönleri aydınlatılamamıştır. Türk derin devleti bu katliamcılığıyla pek tanıdıktır. Aynı yıllarda, aynı derin devlet Fransa’da Ermenilere yönelik suikastlar yapmakta, Ermenilere ait iş yerlerine sabotajlar düzenlemekteydi.
    Belki Qamişlo’dan Paris’e uzanan karanlık yolun sonunda terörist odakları görebiliriz.

Hiç yorum yok:

self determinasyon,öz yönetim

20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür

öz yönetimin gerekçesi

Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil, etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Pages

öz yönetimin tarihi

Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.